Adalet
New member
En Kalabalık Nüfus Neresi?
Selam forumdaşlar,
Bugün sizlerle biraz kalbimden geçenleri, biraz da aklımın içinde dönüp duran bir hikâyeyi paylaşmak istiyorum. Belki hepimiz bir yerlerde aynı sorunun cevabını arıyoruzdur: “En kalabalık nüfus neresi?”
Ama benim hikâyemde bu soru sadece haritalardaki şehirlerle ilgili değil; kalabalığın insanın içinde, kalbinin derinliklerinde nasıl yaşadığıyla da ilgili.
---
Bir Şehrin Kalabalığına Sığmayan İnsanlar
Mert, hayatı boyunca stratejik düşünen, mantığıyla karar veren bir adamdı. Mühendis olarak çalıştığı büyük şehirde, insan kalabalığının arasında hep bir yalnızlık hissederdi. O, kalabalığın gürültüsünü değil, düzenini duyardı.
Bir gün yine işten geç çıkarken metroda elindeki dosyaları sıkıca tutmuş, sayısız yüzün arasında kaybolmuştu. “Bu şehirde herkes bir yere yetişmeye çalışıyor ama kimse kendine varmıyor,” diye geçirdi içinden.
Aynı metronun başka bir vagonunda ise Elif vardı. O, kalabalığı seven bir kadındı. İnsanların arasında hikâyeler bulurdu. Hemşireydi; gülümsemenin de bir tedavi olduğunu bilirdi. Yorgun ama içten bir kadındı.
O akşam, metro kalabalığında bir çocuğun ağladığını fark etti. Annesi çaresizce etrafına bakarken Elif diz çöküp çocuğun göz hizasına indi. “Neden ağlıyorsun küçük dostum?” dedi. Çocuk parmağıyla kalabalığı işaret etti. “Annem kaybolacak diye korkuyorum.”
Elif gülümsedi, “Kalabalık seni korkutmasın. İnsanlar birbirine dikkat ederse, kaybolmak imkânsız.”
Tam o sırada Mert, önlerindeki kalabalığın yavaşlamasından sinirlenmişti. Bir adım attı, sonra Elif’in sesini duydu. Başını kaldırdığında o sıcak gülümsemeyle karşılaştı. Ve o an fark etti: Kalabalığın içinde ilk kez bir yüz netleşmişti.
---
Şehirler Kalabalık, Kalpler Yalnız
Mert ve Elif’in yolları o gün tesadüfen kesişmişti, ama bir daha ayrılmadılar. Mert, onun insanlara yaklaşımındaki inceliğe hayrandı. Elif ise Mert’in düşüncelerinde güven buluyordu.
Birlikte şehri gezdiklerinde Elif hep insanlara bakar, Mert binaları incelerdi. Elif, “Bak şu kadının gözleri nasıl da hüzünlü,” derdi. Mert ise “O binanın taşı çatlamış, onarılması gerek,” diye yanıt verirdi.
Biri kalpleri tamir etmeye çalışıyordu, diğeri yapıları.
Bir gün Elif, Mert’e sordu:
“Sence en kalabalık yer neresi?”
Mert, hiç düşünmeden “Pekin” dedi. “Nüfusu on milyonları aşmış. Düzenli ama kalabalık. Tıpkı bir makine gibi işliyor.”
Elif başını salladı. “Bence en kalabalık yer, insanın kendi içi.”
Mert şaşırdı. “Nasıl yani?”
“Bir düşün,” dedi Elif. “İçimizde kaç kişi yaşıyor? Çocuk halimiz, kırgın halimiz, umutlu halimiz, korkularımız… Her biri ayrı bir insan gibi değil mi?”
O an Mert sustu.
Belki de ilk kez bir rakamla ölçemediği bir şeyle karşılaşmıştı.
---
Kalabalığın Sessiz Tarafı
Zaman geçti. Mert işinde yükseldi, şehir daha da büyüdü. Her gün daha çok bina, daha çok trafik, daha çok insan…
Ama Elif değişmedi. Hâlâ her sabah metroda insanlara gülümserdi. Bir gün Mert’e, “Kalabalığın arasında kaybolduğunu hissediyorum,” dedi. “Sanki şehir seni yutuyor.”
Mert o akşam eve geldiğinde pencereden dışarı baktı. Işıklar deniz gibi parlıyordu. Her pencerede bir hikâye, her binada bir hayat vardı.
“Bu şehir,” dedi kendi kendine, “herkesin yaşadığı ama kimsenin sahip çıkmadığı bir ev gibi.”
Elif ertesi sabah işe giderken bir not bıraktı:
“Kalabalık, insanı yalnız bırakabiliyor Mert. Eğer bir gün beni ararsan, sessiz bir yerde bulursun.”
---
Yalnızlığın Ortasında Bir Kalabalık
Haftalar geçti. Mert, Elif’i bulmak için şehirden şehre dolaştı. Gittiği her yerde kalabalıkları saydı. Nüfus tabelalarına baktı.
Ama hiçbir yerde Elif yoktu.
Bir akşam, tren garında bir sokak müzisyeni gördü. Kalabalığın ortasında, tek başına gitar çalıyordu. İnsanlar gelip geçiyor, kimse dinlemiyordu.
Mert durdu.
O an Elif’in sözlerini hatırladı:
“Kalabalık seni korkutmasın. İnsanlar birbirine dikkat ederse, kaybolmak imkânsız.”
Mert müzisyenin yanına oturdu. Şarkı bittiğinde sessizce sordu:
“Sence en kalabalık yer neresi?”
Müzisyen gülümsedi. “İnsan kalbi,” dedi. “Orada herkes var. Sevdiğin, özlediğin, affedemediğin, unuttuğunu sandığın herkes.”
Mert o gece ilk defa ağladı.
Çünkü en kalabalık nüfusun bir şehirde değil, içinde olduğunu anladı.
---
Forumdaşlara Bir Söz
Belki de bizler her gün nüfus sayımlarında artan o rakamların bir parçasıyız, ama aynı zamanda görünmeyen birer hikâyeyiz.
Kimi zaman mantığımızla, kimi zaman kalbimizle hareket ediyoruz. Erkekler plan yapıyor, kadınlar hissediyor; ama sonuçta hepimiz aynı kalabalığın farklı sesleriyiz.
Benim cevabım artık belli:
“En kalabalık nüfus, insanın kalbinde.”
Siz ne dersiniz forumdaşlar?
Sizin için en kalabalık yer neresi?
Belki de hepimizin içinde, hâlâ birbirini arayan bir Mert ve Elif vardır…
Selam forumdaşlar,
Bugün sizlerle biraz kalbimden geçenleri, biraz da aklımın içinde dönüp duran bir hikâyeyi paylaşmak istiyorum. Belki hepimiz bir yerlerde aynı sorunun cevabını arıyoruzdur: “En kalabalık nüfus neresi?”
Ama benim hikâyemde bu soru sadece haritalardaki şehirlerle ilgili değil; kalabalığın insanın içinde, kalbinin derinliklerinde nasıl yaşadığıyla da ilgili.
---
Bir Şehrin Kalabalığına Sığmayan İnsanlar
Mert, hayatı boyunca stratejik düşünen, mantığıyla karar veren bir adamdı. Mühendis olarak çalıştığı büyük şehirde, insan kalabalığının arasında hep bir yalnızlık hissederdi. O, kalabalığın gürültüsünü değil, düzenini duyardı.
Bir gün yine işten geç çıkarken metroda elindeki dosyaları sıkıca tutmuş, sayısız yüzün arasında kaybolmuştu. “Bu şehirde herkes bir yere yetişmeye çalışıyor ama kimse kendine varmıyor,” diye geçirdi içinden.
Aynı metronun başka bir vagonunda ise Elif vardı. O, kalabalığı seven bir kadındı. İnsanların arasında hikâyeler bulurdu. Hemşireydi; gülümsemenin de bir tedavi olduğunu bilirdi. Yorgun ama içten bir kadındı.
O akşam, metro kalabalığında bir çocuğun ağladığını fark etti. Annesi çaresizce etrafına bakarken Elif diz çöküp çocuğun göz hizasına indi. “Neden ağlıyorsun küçük dostum?” dedi. Çocuk parmağıyla kalabalığı işaret etti. “Annem kaybolacak diye korkuyorum.”
Elif gülümsedi, “Kalabalık seni korkutmasın. İnsanlar birbirine dikkat ederse, kaybolmak imkânsız.”
Tam o sırada Mert, önlerindeki kalabalığın yavaşlamasından sinirlenmişti. Bir adım attı, sonra Elif’in sesini duydu. Başını kaldırdığında o sıcak gülümsemeyle karşılaştı. Ve o an fark etti: Kalabalığın içinde ilk kez bir yüz netleşmişti.
---
Şehirler Kalabalık, Kalpler Yalnız
Mert ve Elif’in yolları o gün tesadüfen kesişmişti, ama bir daha ayrılmadılar. Mert, onun insanlara yaklaşımındaki inceliğe hayrandı. Elif ise Mert’in düşüncelerinde güven buluyordu.
Birlikte şehri gezdiklerinde Elif hep insanlara bakar, Mert binaları incelerdi. Elif, “Bak şu kadının gözleri nasıl da hüzünlü,” derdi. Mert ise “O binanın taşı çatlamış, onarılması gerek,” diye yanıt verirdi.
Biri kalpleri tamir etmeye çalışıyordu, diğeri yapıları.
Bir gün Elif, Mert’e sordu:
“Sence en kalabalık yer neresi?”
Mert, hiç düşünmeden “Pekin” dedi. “Nüfusu on milyonları aşmış. Düzenli ama kalabalık. Tıpkı bir makine gibi işliyor.”
Elif başını salladı. “Bence en kalabalık yer, insanın kendi içi.”
Mert şaşırdı. “Nasıl yani?”
“Bir düşün,” dedi Elif. “İçimizde kaç kişi yaşıyor? Çocuk halimiz, kırgın halimiz, umutlu halimiz, korkularımız… Her biri ayrı bir insan gibi değil mi?”
O an Mert sustu.
Belki de ilk kez bir rakamla ölçemediği bir şeyle karşılaşmıştı.
---
Kalabalığın Sessiz Tarafı
Zaman geçti. Mert işinde yükseldi, şehir daha da büyüdü. Her gün daha çok bina, daha çok trafik, daha çok insan…
Ama Elif değişmedi. Hâlâ her sabah metroda insanlara gülümserdi. Bir gün Mert’e, “Kalabalığın arasında kaybolduğunu hissediyorum,” dedi. “Sanki şehir seni yutuyor.”
Mert o akşam eve geldiğinde pencereden dışarı baktı. Işıklar deniz gibi parlıyordu. Her pencerede bir hikâye, her binada bir hayat vardı.
“Bu şehir,” dedi kendi kendine, “herkesin yaşadığı ama kimsenin sahip çıkmadığı bir ev gibi.”
Elif ertesi sabah işe giderken bir not bıraktı:
“Kalabalık, insanı yalnız bırakabiliyor Mert. Eğer bir gün beni ararsan, sessiz bir yerde bulursun.”
---
Yalnızlığın Ortasında Bir Kalabalık
Haftalar geçti. Mert, Elif’i bulmak için şehirden şehre dolaştı. Gittiği her yerde kalabalıkları saydı. Nüfus tabelalarına baktı.
Ama hiçbir yerde Elif yoktu.
Bir akşam, tren garında bir sokak müzisyeni gördü. Kalabalığın ortasında, tek başına gitar çalıyordu. İnsanlar gelip geçiyor, kimse dinlemiyordu.
Mert durdu.
O an Elif’in sözlerini hatırladı:
“Kalabalık seni korkutmasın. İnsanlar birbirine dikkat ederse, kaybolmak imkânsız.”
Mert müzisyenin yanına oturdu. Şarkı bittiğinde sessizce sordu:
“Sence en kalabalık yer neresi?”
Müzisyen gülümsedi. “İnsan kalbi,” dedi. “Orada herkes var. Sevdiğin, özlediğin, affedemediğin, unuttuğunu sandığın herkes.”
Mert o gece ilk defa ağladı.
Çünkü en kalabalık nüfusun bir şehirde değil, içinde olduğunu anladı.
---
Forumdaşlara Bir Söz
Belki de bizler her gün nüfus sayımlarında artan o rakamların bir parçasıyız, ama aynı zamanda görünmeyen birer hikâyeyiz.
Kimi zaman mantığımızla, kimi zaman kalbimizle hareket ediyoruz. Erkekler plan yapıyor, kadınlar hissediyor; ama sonuçta hepimiz aynı kalabalığın farklı sesleriyiz.
Benim cevabım artık belli:
“En kalabalık nüfus, insanın kalbinde.”
Siz ne dersiniz forumdaşlar?
Sizin için en kalabalık yer neresi?
Belki de hepimizin içinde, hâlâ birbirini arayan bir Mert ve Elif vardır…