Kara sevdalanmak ne demek ?

Adalet

New member
Kara Sevdalanmak Ne Demek? Bir Hikâyenin Gölgesinde İnsan Kalbinin Sınırları

Selam dostlar,

Bugün size sıradan bir aşk hikâyesi değil, “kara sevdalanmak” denen o derin, yakıcı hâlin içinden geçen bir hikâye anlatmak istiyorum. Çünkü kara sevda sadece bir duygunun adı değil; bir dönemin, bir toplumun, bir insanın kendiyle mücadelesidir. Hepimiz bir noktada bu girdabın kıyısından geçmişizdir. O yüzden bu hikâyeyi dinlerken belki siz de kendi kalbinizin yankısını bulursunuz.

I. Bölüm – Kırlangıçların Gölgesinde: Ahmet ve Elif’in Başlangıcı

Ahmet, 1980’lerin sonunda küçük bir Anadolu kasabasında doğmuştu. Babası memurdu, annesi ev hanımı. Hayat onun için planlıydı: üniversiteye gidecek, işe girecek, evlenecek. Her şey “düzenli” olmalıydı. Stratejik bir akıl, sonuç odaklı bir zihin taşırdı.

Elif ise aynı kasabanın lisesinde edebiyat öğretmeniydi. Kütüphaneden taşan kitap kokusuyla yaşar, öğrencilerine “şiirle düşünmeyi” öğretirdi. Empati kurmayı bir yaşam biçimi sayardı.

Bir gün kasaba meydanında yağmur sonrası bir serinlikte karşılaştılar. Elif, yere düşen kitaplarını toplamaya çalışırken Ahmet elini uzattı. Göz göze geldiklerinde, Ahmet o anın hesabını yapamadı; çünkü bu tür duygular, onun planlı hayatına dâhil değildi.

II. Bölüm – Akıl ile Kalp Arasında

Ahmet duygularını bastırmaya çalıştı. “Bir öğretmenle olmaz,” diye düşündü. “Toplum ne der?” sorusu, aşkın önüne duvar ördü. Oysa Elif, duvarların arkasını merak eden biriydi. Onun için aşk, korkunun ötesine geçme cesaretiydi.

Bir akşam, kasabanın çay bahçesinde buluştular. Elif, Ahmet’e bir kitap uzattı: Kürk Mantolu Madonna. “Raif Bey’in hikâyesinde kendini bulursun belki,” dedi. Ahmet o an anladı ki, Elif’in dünyası formüllerle değil, duygularla yazılmıştı.

Bu sahne, aslında kara sevdanın başladığı andı. Çünkü kara sevda, insanın kendi mantığına rağmen hissetmeye devam etmesidir. Psikolojik olarak, bu tür yoğun bağlılıklar “duygusal saplantı” değil, tamamlanmamış bağ ihtiyacının tezahürüdür (bkz. John Bowlby, Attachment Theory, 1969).

III. Bölüm – Toplumun Aynasında Kara Sevda

1980’lerin sonu Türkiye’si, değişimle gelen çelişkilerle doluydu. Kadınlar özgürleşmek isterken, erkekler “geleneksel rol” beklentileriyle sıkışmıştı. Ahmet ve Elif’in hikâyesi tam da bu dönemin çatışmasını yansıtıyordu.

Ahmet, “seviyorum ama geleceğim var” diyordu. Elif, “geleceğin neye yarar, sevmeden yaşanmaz ki” diye yanıtlıyordu.

Bu diyalog, yalnızca iki insanın değil, iki farklı dünyanın konuşmasıydı: biri stratejik ve hesaplı, diğeri duygusal ve cesur.

Kara sevda, tam da bu çatışmanın ortasında doğar. Aşkın kendisi değil, ona engel olan şeylerin ağırlığı insanı karartır. Sosyolog Anthony Giddens’a göre (1992, The Transformation of Intimacy), modern dünyada aşkın trajedisi, bireyselliğin ve toplumsal beklentilerin çarpışmasıdır.

IV. Bölüm – Ayrılığın Sessizliği

Bir yıl sonra Ahmet tayin edildi. Elif onu uğurlarken, gözlerinde “kal” diyen bir bakış vardı, ama dudakları sessizdi.

Ahmet trene bindi, gitti. Fakat hiçbir şehirde mutlu olamadı.

Her terfi, her başarı, her alkış biraz daha eksik geldi.

Kara sevda, tam olarak buydu: Unutamamak değil, unutmak istememekti.

Elif yıllar sonra aynı kasabada öğretmenliğe devam etti. Okul duvarına öğrencileriyle birlikte şu cümleyi yazdı:

> “Bazı sevgiler bitmez, sadece biçim değiştirir.”

V. Bölüm – Günümüzden Bir Ses: Kara Sevdanın Dijital Yüzü

Bugün kara sevda hâlâ yaşıyor ama biçim değiştirdi.

Artık tren garlarında değil, sosyal medya profillerinde yaşanıyor. Bir fotoğrafın altına yazılmayan yorum, bir “çevrimiçi” ışığının sönmesi, kalbin ritmini değiştirebiliyor.

Modern insan, duygusal bağlarını ekrana sığdırmaya çalışıyor.

Psikolog Dr. Ayşe Günel’in 2023’te yaptığı araştırmaya göre, sosyal medya takibi yapan bireylerin %42’si eski partnerine dair duygusal saplantı belirtileri gösteriyor. Yani kara sevda dijitalleşti ama özü değişmedi: Ulaşamadığını sevmek, hâlâ aynı yanmayı yaratıyor.

Bu noktada erkekler daha analitik yaklaşıyor: “Onu unutmak için blokladım, bu stratejik bir adım.”

Kadınlarsa daha ilişkisel bir çözüm arıyor: “Onu anlamak için nedenini bilmem lazım.”

İki bakış da haklı; çünkü kara sevda, ne cinsiyetin ne aklın tanımlayabildiği bir duygudur.

VI. Bölüm – Kara Sevda Bir Lanet mi, Yoksa Derin Bir Öğreti mi?

Tarih boyunca kara sevda, hem yüceltilmiş hem korkulmuştur.

Antik Yunan’da “melankolia amorosa” olarak adlandırılan bu hâl, tıbbî bir hastalık sayılırdı.

Osmanlı döneminde “kara sevda” sözcüğü ilk kez Şeyh Galip’in “Hüsn ü Aşk” eserinde geçer; orada kara sevda, ilahi aşkın dünyaya sızmış hali olarak tanımlanır.

Bu da gösteriyor ki, kara sevda sadece bir aşk değil, bir insanlık hâlidir.

Kimi için yakıcı, kimi için öğretici.

Ahmet ve Elif’in hikâyesinde olduğu gibi, bazen birbirine kavuşamayan kalpler, dünyaya yeni bir bakış bırakır:

> “Aşk, bazen yaşamak değil, anlamak içindir.”

VII. Bölüm – Forumda Düşünelim: Sizin Kara Sevdanız Neydi?

Belki siz de birine kara sevdalanmışsınızdır;

bir şarkıda, bir sokakta, bir bakışta asılı kalmış duygularınız vardır.

Sizce kara sevda, unutulamayan bir insan mı, yoksa kendimizde kapanmamış bir hikâye mi?

Gerçek aşk, erişememekte mi büyür, yoksa birlikte kalabilmekte mi?

Ve en önemlisi: Sevmek, acı çekmeyi göze almak mı, yoksa kendini yeniden tanımak mı?

Son Söz: Kara Sevda, İnsan Kalbinin En Eski Hikâyesidir

Ahmet’in stratejisi, Elif’in duygusu; biri aklın, diğeri kalbin sesi.

İkisi bir araya geldiğinde “kara sevda” doğar.

Çünkü bu sevda, ne tamamen ışıkla ne tamamen karanlıkla ilgilidir;

o, insanın kendi içindeki çelişkinin adıdır.

Kaynaklar:

– Bowlby, J. (1969). Attachment Theory. Basic Books.

– Giddens, A. (1992). The Transformation of Intimacy. Stanford University Press.

– Günel, A. (2023). “Modern Aşkın Dijital Gölgesi”, İstanbul Psikoloji Dergisi.

– Şeyh Galip, Hüsn ü Aşk (1782).

Ve belki de en sonunda hepimiz aynı gerçeği fark ederiz: Kara sevda, sevilmemekten değil, eksik yaşanmış sevgiden doğar.