Idealist
New member
Kalem Alma Hastalığı: Kimsenin Fark Etmediği, Ama Hepimizin Yaşadığı Bir Durum
Hadi kabul edelim, kalem alma hastalığına yakalanmamış birini bulmak zor. Aslında, bazıları bu hastalığı o kadar ciddiye alıyor ki, "Kalem mi, gerçekten mi?" diye soranlara "Bu bir yaşam tarzı!" diye yanıt verirler. Evet, evet, kalem alma hastalığı, sadece elinizin altında bir kalem bulundurma isteği değil, aynı zamanda bir tür psikolojik fenomen. Ama hiç merak etmeyin, bu hastalık ölümcül değil (şu an için en azından). Hem, belki de çözümsüz bir hastalık değil, sadece biraz fazla düşünmeye, biraz da çok fazla kalem alıp almadığımıza bakmaya ihtiyacımız var.
Kalem Alma Hastalığı Nedir, Ne Değildir?
Halk arasında kalem alma hastalığı olarak bilinen durum, aslında sadece gereksiz yere çok fazla kalem alıp bir kenara koyma isteğidir. Bu hastalık, genellikle öğrencilere veya ofis çalışanlarına musallat olur. Bu durumu yaşayanların çoğu, “Bir tane daha alırsam belki gerçekten kaybetmem” diyerek kalemlerine birkaç yeni arkadaş daha ekler. İnanın, bu insanlar kaybetmeye korkar, ancak kaybetme korkusu her zaman daha çok kayıptan doğar.
Düşünsenize: Sabah işe ya da okula giderken cebinize bir tane kalem koyuyorsunuz. “Bir tane daha alayım, bir yere yazmam gerekebilir” diye düşünüyorsunuz. İki gün sonra, o cebinizde 7 kalem var ve hiçbiri yazmıyor. Her biri farklı renkte, bazılarının kapağı yok, bazıları ise hiç kullanılmamış. Ancak bir tane bile kaybolmadı. Çünkü kaybetmek korkusu, kalem almak hastalığının temel nedenidir.
Erkeklerin Stratejik Çözüm Odaklı Yaklaşımı
Erkekler genellikle bu hastalığa daha stratejik bir yaklaşım sergiler. Birkaç kalem almak, en iyi çözüm gibi görünebilir. Çünkü bir problem yaşandığında, her zaman çözüm gereklidir, değil mi? Hadi örneklendirelim:
Ahmet, ofiste çalışan ve kalem almak konusunda bir miktar takıntısı olan bir adam. “Bir tane kalem kaybedersem ne olur?” diye düşünür. Kısa bir hesaplama yapar: “Bir kalem kaybetsem, yeni bir tane almak 3 dakika sürer. O yüzden 5 kalem alırım, toplamda 15 dakika kazanç. Bir kere kaybetsem bile bu stratejik hareket. Yani, kaybetme riskim yok!”
Ahmet, bu hesaplamayla her sabah ofise 5 kalemle gelir. İlk gün 2 tanesini kaybeder, 3'ü hâlâ cebindedir, ama o artık çok rahatlamıştır. Çünkü kaybetme korkusu ortadan kalkmıştır. Sonraki günlerde kaybolan kalemler, Ahmet’in moralini bozmaz, çünkü hep yedeği vardır. Gerçekten kaybetmek, zihinlerinde sıkıntı yaratabilir, ancak "strateji" olan kişilerin rahatlıkla devam etmesini sağlar.
Kadınların Empatik, İlişki Odaklı Yaklaşımları
Kadınlar ise kalem alma hastalığına çok farklı bir bakış açısıyla yaklaşırlar. Daha çok “Başkası ne der?” diye düşünürler. Yani kalem almak, sadece bireysel bir ihtiyaç değildir. Kadınlar için, çevresindekilerin ihtiyaçları ve kalemleriyle olan ilişkileri daha önemli olabilir.
Elif, bir grup arkadaşla buluşuyor. Yanında her zaman birkaç kalem vardır. Birini kaybetse de o kadar takmaz, ama bir arkadaşı kalem isterse, hemen çıkarır ve vermek için hazırdır. O kalemi verince, Elif “İşte benim yardımcı olabileceğim an!” diye sevinir. Çünkü kalem almak, sadece malzeme değil, ilişkiler için bir araçtır. Kimi zaman sadece “Merhaba, işte kalemim” demek, arkadaşlarıyla olan bağları pekiştirmektir.
Bu yaklaşım, kadınları daha çok empatik bir kalem koleksiyoneri yapar. Birinin ihtiyacı olduğunda kalemini hemen verirler ve kalem almak, "Başkalarına yardımcı olmak" anlamına gelir. Bir kadın için kalem almak, bazen "Başkalarına iyilik yapma fırsatı" gibidir.
Hastalık Değil, Bir Yaşam Tarzı mı?
Kalem alma hastalığının aslında bir hastalık olmadığını kabul edebiliriz. Belki de sadece bir yaşam tarzıdır. Dünyada pek çok şeyi kaybetmek korkusu vardır; ama kimse kaybolan bir kalemi önemsemez, bu bir türlü geri gelmez. Ancak her zaman birkaç yedek kalem bulundurmak, hem stratejik hem de ilişki odaklı bir yaklaşım olabilir. İster çözüm odaklı, ister empatik olalım, hepsi sonunda aynı noktada buluşur: Kalemler, bir şekilde hayatımızın her yerinde yer alır.
Bir başka önemli soruya geliyoruz: Peki, kalem alırken ne kadar makul olmalıyız? Gerçekten ihtiyacımız olmayan bir kalemi almak, aslında sadece zaman kaybı değil, belki de hayata bakış açımızın bir yansımasıdır. Ama unutmamak gerekir ki, kalemler hepimizi bir araya getirir. O yüzden kaybolmalarına takılmamaya karar verirsek, her şey daha basit hale gelebilir.
Sonuç olarak, kalem alma hastalığı, bir problemi çözmekten çok, hayatın küçük zevklerinden birini yaşamak olabilir. Stratejik olarak ya da empatik bir şekilde yaklaşalım, sonuçta hepimiz biraz “kalem” almak zorundayız.
Hadi kabul edelim, kalem alma hastalığına yakalanmamış birini bulmak zor. Aslında, bazıları bu hastalığı o kadar ciddiye alıyor ki, "Kalem mi, gerçekten mi?" diye soranlara "Bu bir yaşam tarzı!" diye yanıt verirler. Evet, evet, kalem alma hastalığı, sadece elinizin altında bir kalem bulundurma isteği değil, aynı zamanda bir tür psikolojik fenomen. Ama hiç merak etmeyin, bu hastalık ölümcül değil (şu an için en azından). Hem, belki de çözümsüz bir hastalık değil, sadece biraz fazla düşünmeye, biraz da çok fazla kalem alıp almadığımıza bakmaya ihtiyacımız var.
Kalem Alma Hastalığı Nedir, Ne Değildir?
Halk arasında kalem alma hastalığı olarak bilinen durum, aslında sadece gereksiz yere çok fazla kalem alıp bir kenara koyma isteğidir. Bu hastalık, genellikle öğrencilere veya ofis çalışanlarına musallat olur. Bu durumu yaşayanların çoğu, “Bir tane daha alırsam belki gerçekten kaybetmem” diyerek kalemlerine birkaç yeni arkadaş daha ekler. İnanın, bu insanlar kaybetmeye korkar, ancak kaybetme korkusu her zaman daha çok kayıptan doğar.
Düşünsenize: Sabah işe ya da okula giderken cebinize bir tane kalem koyuyorsunuz. “Bir tane daha alayım, bir yere yazmam gerekebilir” diye düşünüyorsunuz. İki gün sonra, o cebinizde 7 kalem var ve hiçbiri yazmıyor. Her biri farklı renkte, bazılarının kapağı yok, bazıları ise hiç kullanılmamış. Ancak bir tane bile kaybolmadı. Çünkü kaybetmek korkusu, kalem almak hastalığının temel nedenidir.
Erkeklerin Stratejik Çözüm Odaklı Yaklaşımı
Erkekler genellikle bu hastalığa daha stratejik bir yaklaşım sergiler. Birkaç kalem almak, en iyi çözüm gibi görünebilir. Çünkü bir problem yaşandığında, her zaman çözüm gereklidir, değil mi? Hadi örneklendirelim:
Ahmet, ofiste çalışan ve kalem almak konusunda bir miktar takıntısı olan bir adam. “Bir tane kalem kaybedersem ne olur?” diye düşünür. Kısa bir hesaplama yapar: “Bir kalem kaybetsem, yeni bir tane almak 3 dakika sürer. O yüzden 5 kalem alırım, toplamda 15 dakika kazanç. Bir kere kaybetsem bile bu stratejik hareket. Yani, kaybetme riskim yok!”
Ahmet, bu hesaplamayla her sabah ofise 5 kalemle gelir. İlk gün 2 tanesini kaybeder, 3'ü hâlâ cebindedir, ama o artık çok rahatlamıştır. Çünkü kaybetme korkusu ortadan kalkmıştır. Sonraki günlerde kaybolan kalemler, Ahmet’in moralini bozmaz, çünkü hep yedeği vardır. Gerçekten kaybetmek, zihinlerinde sıkıntı yaratabilir, ancak "strateji" olan kişilerin rahatlıkla devam etmesini sağlar.
Kadınların Empatik, İlişki Odaklı Yaklaşımları
Kadınlar ise kalem alma hastalığına çok farklı bir bakış açısıyla yaklaşırlar. Daha çok “Başkası ne der?” diye düşünürler. Yani kalem almak, sadece bireysel bir ihtiyaç değildir. Kadınlar için, çevresindekilerin ihtiyaçları ve kalemleriyle olan ilişkileri daha önemli olabilir.
Elif, bir grup arkadaşla buluşuyor. Yanında her zaman birkaç kalem vardır. Birini kaybetse de o kadar takmaz, ama bir arkadaşı kalem isterse, hemen çıkarır ve vermek için hazırdır. O kalemi verince, Elif “İşte benim yardımcı olabileceğim an!” diye sevinir. Çünkü kalem almak, sadece malzeme değil, ilişkiler için bir araçtır. Kimi zaman sadece “Merhaba, işte kalemim” demek, arkadaşlarıyla olan bağları pekiştirmektir.
Bu yaklaşım, kadınları daha çok empatik bir kalem koleksiyoneri yapar. Birinin ihtiyacı olduğunda kalemini hemen verirler ve kalem almak, "Başkalarına yardımcı olmak" anlamına gelir. Bir kadın için kalem almak, bazen "Başkalarına iyilik yapma fırsatı" gibidir.
Hastalık Değil, Bir Yaşam Tarzı mı?
Kalem alma hastalığının aslında bir hastalık olmadığını kabul edebiliriz. Belki de sadece bir yaşam tarzıdır. Dünyada pek çok şeyi kaybetmek korkusu vardır; ama kimse kaybolan bir kalemi önemsemez, bu bir türlü geri gelmez. Ancak her zaman birkaç yedek kalem bulundurmak, hem stratejik hem de ilişki odaklı bir yaklaşım olabilir. İster çözüm odaklı, ister empatik olalım, hepsi sonunda aynı noktada buluşur: Kalemler, bir şekilde hayatımızın her yerinde yer alır.
Bir başka önemli soruya geliyoruz: Peki, kalem alırken ne kadar makul olmalıyız? Gerçekten ihtiyacımız olmayan bir kalemi almak, aslında sadece zaman kaybı değil, belki de hayata bakış açımızın bir yansımasıdır. Ama unutmamak gerekir ki, kalemler hepimizi bir araya getirir. O yüzden kaybolmalarına takılmamaya karar verirsek, her şey daha basit hale gelebilir.
Sonuç olarak, kalem alma hastalığı, bir problemi çözmekten çok, hayatın küçük zevklerinden birini yaşamak olabilir. Stratejik olarak ya da empatik bir şekilde yaklaşalım, sonuçta hepimiz biraz “kalem” almak zorundayız.