Mustafa Kutlu Yokuşu Akan Sular ne anlatıyor ?

Ilayda

New member
Mustafa Kutlu’nun “Yokuşu Akan Sular” Eserine Dair Bir Hikâye Üzerinden Forum Sohbeti

Bugün size bir hikâye anlatmak istiyorum. Ama sıradan bir hikâye değil; Mustafa Kutlu’nun “Yokuşu Akan Sular” kitabının ruhunu taşıyan bir hikâye bu. Çünkü Kutlu’nun metinlerinde olduğu gibi, bu hikâyede de şehirle köy, modernlikle gelenek, akılla kalp, erkekle kadın arasında akan ince bir denge var.

Forumda bu hikâyeyi paylaşmak istedim çünkü “Yokuşu Akan Sular”ı sadece okumak değil, hissetmek gerekiyor. Belki siz de karakterlerde kendinizden bir parça bulursunuz. Peki sizce, suyun akışı mı hayata yön verir, yoksa biz mi suya yön vermeye çalışırız?

---

Bir Köy, Bir Yokuş, Bir Hikâye

Anadolu’nun içlerinde, taş döşeli bir yokuşun başında küçük bir köy vardı. Köyün adı, herkesin dilinde “Akpınar” olarak geçerdi ama Mustafa Kutlu’nun kaleminden çıkmış gibi görünürdü: doğallığıyla, dinginliğiyle, kendi içinde akan hikâyeleriyle…

O köyde iki insan yaşardı: biri Hüseyin, diğeri Elif. Hüseyin köyün marangozuydu. Elif ise köy okulunun öğretmeniydi. Hüseyin çözüm odaklı, düşünmeden konuşmayan, her şeye planla yaklaşan bir adamdı. Elif ise insanları gözlerinden tanır, kalpleriyle konuşur, çocukların ellerini tutarken bile sevginin bir eğitim olduğunu bilirdi.

Bir gün köyün suyu kesildi. Dağdan gelen su, yokuşun altındaki kayaların arasına sıkışmıştı. Köylüler susuz kalmış, tarlalar kurumuştu. O yokuş, artık sadece bir yol değil, bir sınav olmuştu.

---

Hüseyin’in Akılcı Planı

Hüseyin, meseleyi çözmek için hemen kolları sıvadı. Dağdan köye kadar uzanan eski su hattını çizdi, haritalar yaptı, hesaplar çıkardı. “Sorunun kaynağını bulmadan çözüm olmaz,” dedi. Erkeklerin karakteristik yaklaşımıydı bu: analitik, stratejik ve hedef odaklı.

Köylüler Hüseyin’in planlarına saygı duyar, “Hüseyin bilir” derlerdi. O, aklını kullanarak köyü kurtarabileceğine inanıyordu. Ancak Elif, onun gözlerinde başka bir şey görüyordu — bir telaş, bir yük. Çünkü Hüseyin’in hesabında bir şey eksikti: insanın kendisi.

“Yalnız hesapla su bulunmaz Hüseyin,” dedi Elif bir akşam. “Su insana benzer; korkarsan kaçar, güven verirsen akar.”

O an Hüseyin sustu. Onun için bu cümle, rakamlardan daha derin bir şeydi. Su, gerçekten sadece bir madde miydi, yoksa köyün hayatının sembolü müydü?

---

Elif’in Empatik Yolculuğu

Elif, köydeki kadınlarla bir araya geldi. Onlara suyun neden kuruduğunu değil, insanların nasıl yeniden bir araya gelebileceğini anlattı. Çünkü o biliyordu: suyun akması için önce insanların kalplerinin birleşmesi gerekiyordu.

Kadınlar evlerinden testiler, bakır kaplar getirdi. Her biri dağın eteğine çıktı, dua etti, toprağı elleriyle kazdı. Bu, teknik bir çözüm değil, ruhsal bir dayanışmaydı. Kutlu’nun hikâyelerinde sıkça görülen o “manevi emek” burada da kendini gösteriyordu.

Elif’in empatik yaklaşımı, köydeki çocuklara da umut oldu. Onlar suyun geleceğine inandıkça, Hüseyin’in hesapları daha anlamlı hale geldi. Çünkü artık köyde sadece bir mühendislik çabası değil, bir inanç vardı.

---

Aklın ve Kalbin Buluştuğu Nokta

Bir sabah Hüseyin, Elif’in dualar ettiği dağa çıktı. Yüksek bir kayanın ardında, yıllardır tıkanmış bir kaynak buldu. Elindeki haritaya baktı, sonra Elif’in söylediği sözü hatırladı: “Su insana benzer.”

Kayanın içini kazarken, Elif’in kadınlarla getirdiği su kaplarını gördü. O anda aklıyla kalbi birleşti. Suyu çıkarmak için hesap yeterliydi belki, ama onu akıtmak için yürek lazımdı.

O gün köye yeniden su geldi. Yokuş aşağı akan sular, aslında yukarıya — insanın iç dünyasına — doğru akıyordu. Hüseyin’in stratejik zekâsı ile Elif’in şefkatli yaklaşımı birleşince, köyün kaderi değişti.

Köy halkı o günden sonra bu olaya “Yokuşu Akan Gün” adını verdi. Çünkü o gün, suyun yönü değil, insanların yönü değişmişti.

---

Mustafa Kutlu’nun Mesajı: Akışa Karşı Değil, Akışla Birlikte

“Yokuşu Akan Sular” tam da bu hikâyedeki gibi, insanın iç dünyasındaki çatışmaları anlatır. Modernleşmeyle gelen bireysellik, köklerinden kopan insanın içsel susuzluğunu doğurur. Kutlu, bu eserde su metaforunu kullanarak “hayatın akışıyla barışmayı” öğretir.

Hüseyin gibi erkek karakterler, çözüm arayan ama bazen kalpten uzaklaşan yönümüzü temsil eder. Elif gibi kadın karakterler ise insanın iç sesini, ilişkisel bağını, doğayla kurduğu empatiyi simgeler. Bu iki yön birleştiğinde, hikâye sadece bir su arayışı değil, bir kimlik arayışına dönüşür.

Mustafa Kutlu’nun hikâyelerinde akış tersinedir. Yokuş yukarı akar su, çünkü hayat da bazen mantığa değil, gönle göre ilerler. O yüzden bu eser, “akıntıya karşı durmak” değil, “akışı anlamak” üstüne kuruludur.

---

Forumun Sorusu: Bizim İçimizdeki Su Ne Yöne Akıyor?

Bu hikâye, “Yokuşu Akan Sular”ın özünü taşır: insanın kendi içindeki yönünü bulma çabası. Hüseyin aklıyla, Elif kalbiyle suyu buldu. Belki de her birimiz hayatın içinde kendi akışımızı arıyoruz.

Forumda tartışmaya açık bir soru bırakmak istiyorum:

Bugün bizim içimizdeki su hangi yöne akıyor? Aklın mı, yoksa kalbin mi yokuşuna doğru?

Mustafa Kutlu’nun satırlarında olduğu gibi, belki de cevabı bulmak için önce durup suyun sesini dinlemek gerekir. Çünkü bazen en derin akış, sessiz olandır.