Sevgi
New member
“Şuh Duruş” Ne Demek? Toplumsal Cinsiyet, Çeşitlilik ve Sosyal Adalet Bağlamında Bir Değerlendirme
Sevgili forumdaşlar,
Bugün üzerine düşünmemiz gereken bir kelimenin izini süreceğiz: “şuh duruş.” Gündelik dilde sıkça duyduğumuz ama çoğu zaman farkında olmadan yüklediğimiz anlamlarla dolu bir ifade bu. Kimine göre cazibeyi, kimine göre hafifliği, kimine göre özgüveni anlatıyor. Ama peki gerçekten neyi anlatıyor? Daha da önemlisi, “şuh duruş” dediğimiz şeyin arkasında hangi toplumsal kalıplar, hangi cinsiyet beklentileri, hangi adalet boşlukları gizli?
Bu yazıda, “şuh duruş” kavramını sadece bir fiziksel ifade değil, bir toplumsal yansıma olarak ele almak istiyorum. Çünkü kelimeler, toplumun aynasıdır. Bir kelimeye yüklenen anlamlar, aslında kimleri nasıl gördüğümüzü ve kimleri nasıl sınırlandırdığımızı gösterir.
---
1. Şuh Duruşun Dili: Kadın Bedeni Üzerinden Kurulan Anlamlar
“Şuh” kelimesi tarihsel olarak, kadınların davranışlarının “fazla dikkat çekici”, “başkalarını etkileyici” ya da “aşırı özgüvenli” bulunmasıyla ilişkilendirilmiştir.
Bir erkek “karizmatik” olabilir; ama bir kadının “şuh” olması genellikle “fazla olmak” anlamına gelir. Yani kelime, bir estetik veya özgüven ifadesi olmaktan çok, bir toplumsal yargının aracı haline gelir.
Bu yargı, kadının bedeni üzerinden toplumsal denetimin sürdürülmesinin bir örneğidir. Giyimi, bakışı, duruşu ya da ses tonu… Bunların hepsi toplumun “kadın nasıl durmalı” anlayışıyla ölçülür.
Oysa kimse doğuştan “şuh” ya da “sade” değildir. Bu sıfatlar, erkek egemen bakışın kadını konumlandırma biçimidir.
Bir kadının özgüvenli duruşu, gülümsemesi ya da bakışındaki sıcaklık bile “şuh” etiketiyle değerlendirilir. Bu da aslında kadının özgürlük alanını daraltır. Çünkü toplum, kadının varlığını hep “nasıl göründüğü” üzerinden anlamlandırır.
---
2. Kadınların Empati Odaklı Yaklaşımı: Şuh Duruşun Ardındaki Sessizlik
Kadınlar, yüzyıllardır toplumun duygusal omurgasını oluşturur. Empati kurar, dinler, anlar, iyileştirir. Ancak aynı toplum, onların beden dillerini “uygun” ya da “fazla” diye kategorize eder.
“Şuh duruş” denildiğinde, aslında kadınların doğallığı sorgulanır: “Neden böyle duruyor?”, “Kime ne mesaj veriyor?” gibi sorularla bir kadının kendi bedeni üzerindeki hak iddiası elinden alınır.
Bu durum, sadece bireysel değil, kolektif bir travmadır. Çünkü her kadın, başka bir kadının “şuh” bulunma korkusuyla sessizleşir. Gülüşünü kısar, sesini alçaltır, varlığını daraltır.
Empati, bu noktada kadınların direniş aracına dönüşür. Kadınlar birbirlerinin ötekileştirilişini fark eder, dayanışma kurar, kendi aralarında görünmez bir dil geliştirirler:
“Ben de seni anlıyorum, çünkü ben de o bakışlara maruz kaldım.”
Peki sizce, “şuh” olarak etiketlenen kadınların aslında göstermeye çalıştığı şey ne olabilir? Cesaret mi, özsaygı mı, yoksa sadece var olma hakkı mı?
---
3. Erkeklerin Analitik Yaklaşımı: Şuhluğa Yüklenen Ahlaki Kodlar
Erkeklerin bakış açısından “şuh duruş”, genellikle iki uç arasında salınır: Bir yanda “etkileyici ve çekici” bir imaj, diğer yanda “fazla ve uygunsuz” bir nitelik.
Bu ikilik, erkeklerin kadınlara yönelik algısının duygusal değil, analitik bir çerçevede şekillendiğini gösterir.
Erkekler çoğu zaman “şuh” kelimesini tanımlarken bile çözüm odaklı bir mantıkla yaklaşır:
“Şuh olmasın ama özgüvenli olsun”, “Dikkat çekici ama ölçülü olsun.”
Yani, kadının nasıl olması gerektiğine dair “ideal bir denge” ararlar.
Bu denge arayışı, aslında toplumsal ikiyüzlülüğün sembolüdür. Çünkü toplum, kadını hem güçlü hem kısıtlı görmek ister.
Bir kadının duruşunu “şuh” diye nitelendirmek, o kadının özgürlük alanına bir sınır çizmek anlamına gelir.
Oysa çözüm, bu sınırlarda değil, o sınırların neden var olduğuna bakmaktır.
Belki de erkekler, bu kavramı yeniden tanımlayarak, “şuh duruşu” bir tehdit değil, bir özgüven göstergesi olarak kabul etmelidir.
Sizce, erkekler bu konuda nasıl bir dönüşüm gösterebilir? Toplumun dayattığı rolleri sorgulamak mümkün mü?
---
4. Çeşitlilik Perspektifinden: Şuh Duruş Kime Ait?
“Şuh duruş” tanımı, çoğunlukla heteronormatif bir bakıştan çıkar. Yani bir kadın – erkek ilişkisi varsayımı üzerinden kurulur.
Oysa toplumsal çeşitlilik, bu ikili sistemin çok ötesindedir.
Bir queer birey, bir trans kadın, bir non-binary kişi de “şuh” olarak etiketlenebilir — ama bu etiketin ardında sadece cinsellik değil, kimlik reddi de vardır.
Toplum, norm dışına çıkan her bedeni, her kimliği, her ifadeyi “aşırı” bulur. Bu yüzden “şuh duruş”, sadece bir kelime değil, normatif sınırların dışına çıkan herkesin susturulma biçimidir.
Kıyafetiyle, bakışıyla, sesiyle “fazla” bulunan insanlar aslında toplumun aynasında kendi özgünlükleriyle görünür hale gelirler.
Ama o görünürlük, çoğu zaman cezalandırılır.
Belki de asıl sorumuz şu olmalı: “Şuh duruş” kime göre fazla? Ve neden “fazla” olmak bu kadar rahatsız edici?
---
5. Sosyal Adalet ve Ruhsal Eşitlik: Kimin Duruşu Meşru?
Sosyal adalet yalnızca ekonomik veya politik bir kavram değildir; bedensel özgürlük de onun parçasıdır.
Bir insanın nasıl durduğu, baktığı ya da yürüdüğü, toplumsal denetimin konusu olmamalıdır.
“Şuh duruş” gibi kavramlar, toplumun ahlaki hiyerarşisini yeniden üretir.
Kim meşrudur, kim değil? Kim utangaç olmalıdır, kim cesur olabilir?
Gerçek sosyal adalet, herkesin kendi beden diliyle var olabildiği bir alan yaratmakla mümkündür.
Kadınların empatik sezgileriyle, erkeklerin çözüm odaklı düşünme biçimi birleştiğinde, bu adaletsiz dili çözmek mümkün olabilir.
Çünkü “şuh” olarak yaftalanan bir duruşun ardında aslında çok daha insani bir şey vardır: özgüven, varlık ve yaşam enerjisi.
---
6. Forumdaşlara Açık Bir Davet
Sevgili forum üyeleri,
Sizce “şuh duruş” kavramı kimin gözünden doğdu?
Bir kadının özgüvenli varlığı neden hâlâ tehdit olarak algılanıyor?
Bir erkek bu kelimeyi kullandığında farkında olmadan hangi güç ilişkisini yeniden üretiyor?
Ve en önemlisi: Bir bireyin duruşu, gülüşü ya da enerjisi neden toplumsal ahlakın konusu olmalı?
Belki de bu başlık altında, hepimiz kendi önyargılarımızı fark ederiz.
Belki de “şuh” kelimesini yeniden sahiplenir, ona kendi anlamımızı veririz:
Güçlü, kendinden emin, korkmadan var olan bir insanın duruşu olarak.
---
Sonuç Yerine: Şuh Duruşu Yeniden Tanımlamak
“Şuh duruş” kelimesi, aslında toplumun kadına, bedene ve özgüvene bakışını özetler.
Ama bu kelimeyi dönüştürmek bizim elimizde.
Onu küçümseme aracından çıkarıp, özgürlük sembolüne dönüştürebiliriz.
Çünkü bir insanın duruşu, sadece fiziksel değil; tarihsel, duygusal ve toplumsal bir duruştur.
Ve hiçbir duruş, bir diğerinin üzerinde hüküm kurma hakkına sahip değildir.
Belki de en “şuh” duruş, bütün bu yargılara rağmen kendin gibi kalabilmektir.
Sevgili forumdaşlar,
Bugün üzerine düşünmemiz gereken bir kelimenin izini süreceğiz: “şuh duruş.” Gündelik dilde sıkça duyduğumuz ama çoğu zaman farkında olmadan yüklediğimiz anlamlarla dolu bir ifade bu. Kimine göre cazibeyi, kimine göre hafifliği, kimine göre özgüveni anlatıyor. Ama peki gerçekten neyi anlatıyor? Daha da önemlisi, “şuh duruş” dediğimiz şeyin arkasında hangi toplumsal kalıplar, hangi cinsiyet beklentileri, hangi adalet boşlukları gizli?
Bu yazıda, “şuh duruş” kavramını sadece bir fiziksel ifade değil, bir toplumsal yansıma olarak ele almak istiyorum. Çünkü kelimeler, toplumun aynasıdır. Bir kelimeye yüklenen anlamlar, aslında kimleri nasıl gördüğümüzü ve kimleri nasıl sınırlandırdığımızı gösterir.
---
1. Şuh Duruşun Dili: Kadın Bedeni Üzerinden Kurulan Anlamlar
“Şuh” kelimesi tarihsel olarak, kadınların davranışlarının “fazla dikkat çekici”, “başkalarını etkileyici” ya da “aşırı özgüvenli” bulunmasıyla ilişkilendirilmiştir.
Bir erkek “karizmatik” olabilir; ama bir kadının “şuh” olması genellikle “fazla olmak” anlamına gelir. Yani kelime, bir estetik veya özgüven ifadesi olmaktan çok, bir toplumsal yargının aracı haline gelir.
Bu yargı, kadının bedeni üzerinden toplumsal denetimin sürdürülmesinin bir örneğidir. Giyimi, bakışı, duruşu ya da ses tonu… Bunların hepsi toplumun “kadın nasıl durmalı” anlayışıyla ölçülür.
Oysa kimse doğuştan “şuh” ya da “sade” değildir. Bu sıfatlar, erkek egemen bakışın kadını konumlandırma biçimidir.
Bir kadının özgüvenli duruşu, gülümsemesi ya da bakışındaki sıcaklık bile “şuh” etiketiyle değerlendirilir. Bu da aslında kadının özgürlük alanını daraltır. Çünkü toplum, kadının varlığını hep “nasıl göründüğü” üzerinden anlamlandırır.
---
2. Kadınların Empati Odaklı Yaklaşımı: Şuh Duruşun Ardındaki Sessizlik
Kadınlar, yüzyıllardır toplumun duygusal omurgasını oluşturur. Empati kurar, dinler, anlar, iyileştirir. Ancak aynı toplum, onların beden dillerini “uygun” ya da “fazla” diye kategorize eder.
“Şuh duruş” denildiğinde, aslında kadınların doğallığı sorgulanır: “Neden böyle duruyor?”, “Kime ne mesaj veriyor?” gibi sorularla bir kadının kendi bedeni üzerindeki hak iddiası elinden alınır.
Bu durum, sadece bireysel değil, kolektif bir travmadır. Çünkü her kadın, başka bir kadının “şuh” bulunma korkusuyla sessizleşir. Gülüşünü kısar, sesini alçaltır, varlığını daraltır.
Empati, bu noktada kadınların direniş aracına dönüşür. Kadınlar birbirlerinin ötekileştirilişini fark eder, dayanışma kurar, kendi aralarında görünmez bir dil geliştirirler:
“Ben de seni anlıyorum, çünkü ben de o bakışlara maruz kaldım.”
Peki sizce, “şuh” olarak etiketlenen kadınların aslında göstermeye çalıştığı şey ne olabilir? Cesaret mi, özsaygı mı, yoksa sadece var olma hakkı mı?
---
3. Erkeklerin Analitik Yaklaşımı: Şuhluğa Yüklenen Ahlaki Kodlar
Erkeklerin bakış açısından “şuh duruş”, genellikle iki uç arasında salınır: Bir yanda “etkileyici ve çekici” bir imaj, diğer yanda “fazla ve uygunsuz” bir nitelik.
Bu ikilik, erkeklerin kadınlara yönelik algısının duygusal değil, analitik bir çerçevede şekillendiğini gösterir.
Erkekler çoğu zaman “şuh” kelimesini tanımlarken bile çözüm odaklı bir mantıkla yaklaşır:
“Şuh olmasın ama özgüvenli olsun”, “Dikkat çekici ama ölçülü olsun.”
Yani, kadının nasıl olması gerektiğine dair “ideal bir denge” ararlar.
Bu denge arayışı, aslında toplumsal ikiyüzlülüğün sembolüdür. Çünkü toplum, kadını hem güçlü hem kısıtlı görmek ister.
Bir kadının duruşunu “şuh” diye nitelendirmek, o kadının özgürlük alanına bir sınır çizmek anlamına gelir.
Oysa çözüm, bu sınırlarda değil, o sınırların neden var olduğuna bakmaktır.
Belki de erkekler, bu kavramı yeniden tanımlayarak, “şuh duruşu” bir tehdit değil, bir özgüven göstergesi olarak kabul etmelidir.
Sizce, erkekler bu konuda nasıl bir dönüşüm gösterebilir? Toplumun dayattığı rolleri sorgulamak mümkün mü?
---
4. Çeşitlilik Perspektifinden: Şuh Duruş Kime Ait?
“Şuh duruş” tanımı, çoğunlukla heteronormatif bir bakıştan çıkar. Yani bir kadın – erkek ilişkisi varsayımı üzerinden kurulur.
Oysa toplumsal çeşitlilik, bu ikili sistemin çok ötesindedir.
Bir queer birey, bir trans kadın, bir non-binary kişi de “şuh” olarak etiketlenebilir — ama bu etiketin ardında sadece cinsellik değil, kimlik reddi de vardır.
Toplum, norm dışına çıkan her bedeni, her kimliği, her ifadeyi “aşırı” bulur. Bu yüzden “şuh duruş”, sadece bir kelime değil, normatif sınırların dışına çıkan herkesin susturulma biçimidir.
Kıyafetiyle, bakışıyla, sesiyle “fazla” bulunan insanlar aslında toplumun aynasında kendi özgünlükleriyle görünür hale gelirler.
Ama o görünürlük, çoğu zaman cezalandırılır.
Belki de asıl sorumuz şu olmalı: “Şuh duruş” kime göre fazla? Ve neden “fazla” olmak bu kadar rahatsız edici?
---
5. Sosyal Adalet ve Ruhsal Eşitlik: Kimin Duruşu Meşru?
Sosyal adalet yalnızca ekonomik veya politik bir kavram değildir; bedensel özgürlük de onun parçasıdır.
Bir insanın nasıl durduğu, baktığı ya da yürüdüğü, toplumsal denetimin konusu olmamalıdır.
“Şuh duruş” gibi kavramlar, toplumun ahlaki hiyerarşisini yeniden üretir.
Kim meşrudur, kim değil? Kim utangaç olmalıdır, kim cesur olabilir?
Gerçek sosyal adalet, herkesin kendi beden diliyle var olabildiği bir alan yaratmakla mümkündür.
Kadınların empatik sezgileriyle, erkeklerin çözüm odaklı düşünme biçimi birleştiğinde, bu adaletsiz dili çözmek mümkün olabilir.
Çünkü “şuh” olarak yaftalanan bir duruşun ardında aslında çok daha insani bir şey vardır: özgüven, varlık ve yaşam enerjisi.
---
6. Forumdaşlara Açık Bir Davet
Sevgili forum üyeleri,
Sizce “şuh duruş” kavramı kimin gözünden doğdu?
Bir kadının özgüvenli varlığı neden hâlâ tehdit olarak algılanıyor?
Bir erkek bu kelimeyi kullandığında farkında olmadan hangi güç ilişkisini yeniden üretiyor?
Ve en önemlisi: Bir bireyin duruşu, gülüşü ya da enerjisi neden toplumsal ahlakın konusu olmalı?
Belki de bu başlık altında, hepimiz kendi önyargılarımızı fark ederiz.
Belki de “şuh” kelimesini yeniden sahiplenir, ona kendi anlamımızı veririz:
Güçlü, kendinden emin, korkmadan var olan bir insanın duruşu olarak.
---
Sonuç Yerine: Şuh Duruşu Yeniden Tanımlamak
“Şuh duruş” kelimesi, aslında toplumun kadına, bedene ve özgüvene bakışını özetler.
Ama bu kelimeyi dönüştürmek bizim elimizde.
Onu küçümseme aracından çıkarıp, özgürlük sembolüne dönüştürebiliriz.
Çünkü bir insanın duruşu, sadece fiziksel değil; tarihsel, duygusal ve toplumsal bir duruştur.
Ve hiçbir duruş, bir diğerinin üzerinde hüküm kurma hakkına sahip değildir.
Belki de en “şuh” duruş, bütün bu yargılara rağmen kendin gibi kalabilmektir.